10 Ağustos 2008

akıllı adamlar annelerine yakışmazlar

o günlerde sakinliği nedeniyle tercih ettiğimiz bir barın terasında sohbet ediyorduk.

Masaya yatırmanın anlamsız kalacağı bir dolu harbici sorundan bahsettikten sonra “annemin istediği gibi bir adam olamadım” deyiverdi. Konuşmanın kasveti canımı sıkmıyordu zira bir araya geldiğimiz bazı zamanlarda güneşli bir günü karartacak kadar kasvetli oluşumuza alışkındım.

Ancak sıkıntılarla örülü bir hayata karşı –“kimsenin anlayamadığı problemleri” yoktu bu adamın, sıradan bir insanı kolayca yere yıkabilecek dertleri vardı- öfkesini bileyip, sağduyusunu cebine koyup, zihnini her daim diri tutmaya çalışarak ayakta kalmayı başarmış olan dostumun, böyle bir cümleyi sarf ederken yüzüne çöreklenen naiflik beni şaşırtmıştı.

“Boş ver “dedim, “zaten akıllı adamlar annelerine yakışmazlar”. Gözleri parladı, birden yüzüne beni anladığını belirten o tanıdık gülümseme yerleşiverdi. bu içten gülümseme, bence sohbet dediğimiz şeyin doruk noktasıdır. bazen sohbetin bu gülümsemeye varmak için kullanılan bir araçtan fazlası olmadığını düşünür, böyle anlara ne kadar nadir rastlandığını hatırlayarak hayıflanırım.

Şüphesiz ki bu söz, çeyrek asıra yaklaşan hayatım boyunca(peh peh) zaman zaman aklıma gelen bir düşüncenin imbikten geçirilmiş sade bir ifadesiydi.

Ne de olsa ben de annesine yakışmayanlardandım.
“mezun ol-çalış-askere git-evlen-çocuk yap-öl” oyununda 3. bölüme kadar yükselmiş olsam da, dünyaya gelen her ölümlüye daha doğmadan biçilen bu sıkıcı kehanete inanmamakta diretiyor, zaman zaman evdekileri kaygılandıran açıklamalarla ezberlerini bozmaya çalışıyordum. Bazen hayatımdaki taşların yerini değiştirerek eyleme geçtiğim de oluyordu. böyle zamanlarda şunu düşündüğümü hatırlıyorum: “onlara danışsaydım bu karaları asla alamazdım”. Neyse ki henüz pişman olmadım.

Aslında beni başlıktaki önermeye götüren şey, yukarıda bahsettiğim küçük radikal manevralardan ziyade, her ne kadar kağıt üstünde normal bir hayat yaşıyor olsam da için için ailemin bilmediği bir yaşama sahip olduğum düşüncesidir.

Yine de sözün içinde barındırdığı potansiyel tehlikeye dikkat etmeli: söz, ilk bakışta tüm karanlık yönlerimizi kucaklayıp bir tür Hıristiyan affediciliğiyle onları meşrulaştırır gibi görünse de mesele bu değil. Vicdan yıkama makinesi henüz keşfedilmedi ve erdemsizliği kutsamaya çalışmıyoruz.

Dert, bize biçilen kefeni yırtmakla ilgili.
Çünkü pusulası norm olanın özgün olamayacağını biliyor ve dünyada iz bırakanların bu “norm kefenini” yırtabilenler olduğuna inanıyoruz.

Elimize tutuşturulan yol haritasını kullanmanın konforlu sularında kulaç atmak, bizi yalnızca birbirinin aynı hayatlara götürmekle kalmıyor, dünyayı da küçükbaş hayvan çiftliğine dönüştürüyor. üstelik kopya koyunlardan oluşan bir çiftliğe…

Şahsen Anti ütopya yazmanın gitgide gereksizleştiği bu dünyadan korkuyorum.

Tam da bu nedenle anneme yakışmayan hayatımı seviyorum.

Dünyanın bütün delileri birleşin! bugünün normalleri, nicelik olarak bizim çoğunlukta olduğumuz bir dünyanın delileri olacaklardır. Farklı olmayanın tımarhaneye tıkıldığı bir dünyanın yaratıcılığını hayal edin, üretim hatalarını ve “arıza”ları sevin.
frontpage hit counter


not: itusozluk.com'da da yayınlanmaktadır.

Hiç yorum yok: